Sayfalar

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Güneşin en güzel battığı ada, SANTORİNİ

 Güneşin en güzel battığı ada, SANTORİNİ 
 (2/Temmuz/2014) 

Sabah  08:00' de Mykonos' dan hareket eden gemimiz 13:00' de Santorini' ye ulaşıyor. Yunan Adaları içerisinde en merak ettiğim ve en çok görmek istediğim ada Santorini' ydi. Bir hayalimi daha gerçekleştirecek olmanın sevinci ve heyecanı ile gemimizden bizi ada karasına götürecek olan "Tender-boat" ların yanaşmasını bekliyoruz. Evet Santorini volkanik bir ada ve dik yamaçlara sahip olduğundan ötürü bu tür Cruise gemilerin yanaşabileceği bir limanı yok.  O yüzden Santorini' ye turist getiren tüm Cruise gemileri açıkta demirliyor ve yolcularını "Tender-boat" denilen araçlar ile kıyıya çıkartıyorlar. Santorini volkanik bir ada demiştik. Bu yüzden yerleşim alanları kıyıda değil adanın yüksek kesimlerinde bulunuyor. Adanın Yunanca' da genel adı Thira, fakat Venedik' li tacirlerin bu adaya Santa İrini adını vermesi sonucu zamanla uluslararası lisanda Santa İrini' den devşirme bu Santorini ismine kavuşmuş ancak Yunanlar gene de Thira adını kullanıyor. Ada uzun yıllar önce geçirdiği volkanik patlama sonucunda orta kısmını kaybediyor ve ters hilal şeklinde kalıyor. Kara parçalarının en büyük kısmı bugünkü Santorini topraklarını oluşturuyor, ortada üzerinde yerleşim olmayan bir büyük, bir de küçük volkanik kara parçası ile adanın yuvarlaklığını tamamlayan ama yine de artık adanın parçası olmayan komşu Therasia adası.

Santorini Adası...

Kısa bir bot yolculuğu sonunda ulaştığımız limandan bizi otobüslerimiz alıyor ve Perissa Plajına götürüyor. Burada iki saatlik bir deniz molamız var. Perissa Plajı adanın güneydoğusunda yer alıyor. Son derece güzel planlanmış beachlerden oluşan çok güzel ve temiz bir plaj. Özelliği kumlarının siyah olması... Evet, yanlış okumadınız tüm sahil boyunca yer alan kumlar siyah. Çünkü zaten Santorini adasının genel yapısı gereği burada volkanik tüf haricinde normal toprak veya kum görmek mümkün değil. Böyle bir sahilde tertemiz, pırıl pırıl bir denize giriyoruz.

 

Perissa Plajı...

Santorini' ninin bu muhteşem denizi ile serinledikten ve soğuk birer bira eşliğinde dev hamburgerlerimizi de yedikten sonra artık gerçek Santorini'yi görmek üzere otobüsümüze geçiyoruz. Burada kısa bir bilgi vermek istiyorum, Liman kısmından yukarıdaki yerleşim yeri Fira' ya çıkmanın dört yolu var. 


Birincisi Teleferik, her biri 6 kişi alan 6 tane kabin yukarı çıkıyor, aynı anda da 6 tane kabin yukarıdan aşağıya iniyor. Tek yön 5 €.  Sıra bekleniyor, ancak ne kadar kalabalık gözükse de hızlı ilerleyen bir sıra ve bence en mantıklı seçim...

  

İkinci yol aynı fiyata sizi taşıyacak olan eşekler. Eğlenceli... Macera tutkunları bu yolu tercih edebilir, ancak sıcakta bir eşeğin sırtında 600 basamaklık bir yolu çıkmak veya inmek tercih meselesi tabi ki... 


Üçüncü yol ise bu yolu yürüyerek çıkmak ve inmek... Bu da pek akıl karı değil, çünkü 600 basamaktan söz etmiştim, son derece dar olan bu yolu eşeklerle paylaşmak pek de keyifli olmuyor. Özellikle zavallı hayvanların ister istemez yollara bıraktıkları hem yolu kayganlaştırıyor hem de sıcakta kötü bir koku oluşturuyor. Sonuçta çıkarken merdivenleri sayanlar olacaktır. Sayarken şaşırmayasınız diye merdivenleri numaralandırmışlar. 


Dördüncü yol ise bizim turun sağladığı bir avantajdı, otobüsle çıkmak gibi... Bence böyle bir imkan var ise mutlaka kullanın, özellikle bizim gibi gemi turu ile gidecekler için tavsiyem Santorini ekstra turunu satın almaları yönünde olacaktır. Kişi başı 50 € verdik ancak bunun 25 €' sunun Perissa' daki şemsiye ve şezlong bedeli, 5 €' sunun da  Teleferik iniş bedeli olduğunu düşünürseniz, kalan 20 €' ya da hem Oia, hem Fira' ya otobüsle ulaşım, hem de muhteşem rehberimiz Orhan' ın keyifli ve neşeli anlatımları fazlasıyla değdi gerçekten. 


Plaj molamız sonrasında adayı keşfetmek için önce Oia' ya gidiyoruz. (Yunanlar İya diye okuyorlar) Yani Santorini deyince akla gelen her Santorini fotoğrafında gördüğümüz mavi kubbeli kiliselerin bulunduğu yer. Dar ve kıvrımlı bir sokaktan muhteşem manzaralar eşliğinde yürüyoruz. Bu muhteşem manzaraları ölümsüzleştirebileceğiniz en güzel fotoğrafları çekebileceğiniz belli başlı yerler var, buraları kaçırmamanızı tavsiye ederim. Zaten turistlerin yoğunluğu buraları belli ediyor.


İşte Mavi Kubbeli Santorini kiliseleri...

Beyaz evlerin arasına şeker gibi serpiştirilmiş olan az sayıda renkli evler, mavi kubbeli kiliseler ve muhteşem deniz manzarası ile Santorini tüm güzelliğini bizimle paylaşıyor...



Dar ve kıvrımlı sokakların deniz tarafındaki kısımları hem bir şeyler yiyip içebileceğiniz hem de tüm bu güzelliği seyredebileceğiniz kafe ve restoranlardan oluşuyor, sağ tarafında ise genelde hediyelik eşyalar satan küçük ve şık butik dükkanlar bulunuyor. Bu dükkanların üstlerinde ise evler ve butik oteller bulunuyor. Yamaca kurulu bir yerleşim alanı olduğundan dolayı her binanın mutlaka kesintisiz deniz manzarası bulunuyor. 


Gemimiz açıkta bizi bekliyor...

Bu dar yollardaki eşek taşımacılığı her ne kadar zavallı hayvanlara o sıcağın altında bir işkence olsa da görüntü olarak güzel kareler ortaya çıkartıyor.


Aslında tüm broşürlerde, reklamlarda gösterilen mavi kubbeli bembeyaz evlerden oluşan Santorini algısı yaratılsa da adanın tamamı bu şekilde değil tabi ki. Belki aşağıdaki fotoğraf bir fikir verebilir. 


Oia (İya) gezimizi bitirip, adanın diğer güzel yeri Fira' ya geçiyoruz. Santorini adası bazı  yazılarda batık kıta Atlantis ile özdeşleştiriliyor. Bu isim ile Fira' nın en güzel yerinde bulunan Atlantis Otel' de ister istemez bu ünden faydalanarak tüm yaz boyunca kapalı gişe oynuyor. Oda fiyatları ise dudak uçuklatan miktarlarda... Tabi manzarasını tahmin edebilirsiniz.

Bir kısmı bu adada çekilen ve Atlantis' i anlatan bir filmde tanışmış olan Brad Pitt ile Angelina Jolie' de bu adayı o kadar çok sevmişler ki yılda bir kere uğradıkları, belki de hiç uğramadıkları halde bu adada muhteşem bir malikane satın almışlar...
Atlantis Otel' in önünden denize paralel yürüdüğünüzde Fira' nın en enteresan manzaralarını görüyorsunuz. Boşta duran kapılar!... Bu kapıların açıldığı her hangi bir yer yok, sadece kapının kendisi var. Volkanik patlama ve peşinden gelen yer kayması neticesinde, yürüdüğünüz yolun sol tarafının barındırdığı binalar ile birlikte aşağıya kaydığı sadece kapıların kaldığı söyleniyor ama bana pek inandırıcı gelmedi. Zaten bir çoğu artık aşağıda bulunan restoranların giriş kapısı olarak hizmet veriyor. Sanırım bu yer kayması neticesinde sadece kapıların kalma hikayesi de Santorini Ada' sının turistik kandırmacalardan bir tanesi...  


"Güneşin en güzel battığı Ada" demiştim... Santorini için uygun gördüğüm isim buydu. Ada da hakikaten bu ismi hak ediyor. Gerçi hakkını teslim etmem gerekir bizim güzel adamız Bozcaada' da bu işin hakkını veriyor ama burada biraz daha farklı geldi bana sanki. 

Güneşin en güzel battığı ada... 

Güneşin batışını tüm turistler keyifle seyrediyor. Bizde öyle yaptık ve Santorini' de güneşi batırdık. Herkesin katıldığı kısa bir alkış merasimi ile bu ritüel tamamlanınca artık gemimize dönme vakti yaklaşıyor. Kısa bir yürüyüş sırasında adanın İtalyan dondurmalarını aratmayacak kalitede dondurmaları bize eşlik ediyor ve Teleferik istasyonuna kadar dondurmayla birlikte tadı damağımızda kalan bu güzel Yunan Adalarına elveda diyoruz ve kısa bir bekleme sonucunda teleferik kabinimize binip aşağıya liman bölgesine iniyoruz.


Gemimize dönmek üzere tender-boat' umuza biniyoruz ancak dönüşümüz gelişimiz gibi rahat olmuyor. Hava biraz rüzgarlandığı için, deniz bir hayli dalgalanmış. Sanırım poyraz esmeye başlamış, iyice sallanarak sonunda gemimize ulaşıyoruz. Herkes sağ salim gemiye çıkınca ben üst güverteye çıkıp elimden geldiğince Santorini' yi bir de son kez karanlıkta fotoğraflamaya çalışıyorum. Elveda güzel ada, bir gün tekrar görüşmek dileğiyle...

1 Temmuz 2014 Salı

Rüyalar adası MİKONOS...

 Rüyalar adası MİKONOS... 
 
(1/Temmuz/2014) 

Bir önceki gece 20:00' de Rodos' tan hareket eden gemimiz ertesi gün sabah 07:30 civarında Mykonos sahillerine geliyor. Geminin Limana yanaşması ve Yunan yetkililerin iniş izni vermesi 08:00' i buluyor. 24 saat buradayız.

 

Mykonos' da gemimizin yanaştığı bölge Yeni Liman diye adlandırılıyor. Şehir merkezinin bulunduğu bölge ise Eski Liman. Yeni Liman ile Eski Liman arası 3km' lik bir mesafe, sahil kenarında ancak biraz yüksekten geçiyor ve kaldırımı olmayan gidiş geliş ama hayli dar bir yol. Yürünmez mi? Yürünür elbette ancak gündüz sıcak ve gece de karanlık olacağı için tercih etmedik tavsiye de etmeyiz. Gemimizin sağlamış olduğu adam başı 10 €' ya sınırsız ring sefer biletimizi aldık. Ancak şunu da belirteyim, normalde gemide bu transfer biletini kara turları ile beraber satarlarken başka herhangi bir ulaşım olmadığını söylemelerine rağmen indiğimiz yerden biraz ileride Yeni Liman - Eski Liman arasında Belediye Otobüsleri çalışıyor, tek yön 1,60 €... Belediye Otobüsleri de bizim tur otobüslerinin aynısı aslında, Havaş Servisi gibi düşünün. Ancak kalkış ve dönüş saatleri sorun olabilir. Biz ring servisimizi gün boyunca üç kez kullandığımız için fiyat olarak da aynı fiyata geldi zaten.

  

Mykonos' un denize girilebilecek plajları arasında Elia, Paradise ve Süper Paradise plajları yer alıyor. Paradise ve Süper Paradise biraz daha elit, müzikli, danslı beach kıvamında. Denk gelirseniz "nü" lere de rastlayabileceğiniz plajlar. Elia ise biraz daha sakin ama bence daha rahat. Elia plajı için otobüsler hemen Eski Liman' da Ote Bar' ın arkasındaki otobüs durağından kalkıyor. Durakta kalkış ve dönüş saatlerini görebilirsiniz. Zaten Ote Bar ilk durak Elia plajı da son durak. Aşağı yukarı yarım saat sürüyor. Paradise Plajları için ise merkeze kadar yürüyüp sahildeki kiliseyi arkanıza alıp içeri doğru biraz daha yürümeniz gerek...

 
Otobüs saatleri

Mykonos şehir merkezi çok küçük bir yer, gayet rahat yürüyerek dolaşabilirsiniz. Burada bence araba kiralamaya gerek yok. Sahilin kenarında çok güzel ve şık restoranlar ve kafeler var. Dolaşmaya başlamadan önce beğendiğimiz bir kafeye oturup birer Yunan Kahvesi içiyoruz. Aman Türk kahvesi istemeyin, bizde Türk kahvesi yok, Yunan kahvesi var diyorlar. Yıllarca iç içe yaşayınca yeme içme alışkanlıklarımız da birbirinin içine geçtiği için aynı tatlardan hoşlanmamız kadar doğal bir şey yok. Onlar Yunan kahvesi der biz Türk kahvesi hiç takılmam. Baklava da aynı, musakka da... Cacık olmuş cacıki, kalamar olmuş kalamari... Lezzet aynı mı? Aynı... Gerisi boş, yemek milliyetçiliği yapmanın ne anlamı var. Orada da aynı lezzeti bulabiliyor olmanın güzelliğini yaşamak varken hiç takıntı yapmam. Ancak laf aramızda bizim baklavamızın lezzetine yaklaşamazlar orası da ayrı.

 

Kahvemizi yudumlarken etrafı seyrediyoruz, pırıl pırıl bir deniz, yeni yeni dükkanlarını açan güler yüzlü insanlar, restoranlara malzeme getiren küçük kamyonetli veya triportörlü adamlar... Herkes hayatından memnun gözüküyor. Mykonos, Santorini ile birlikte turizmden en çok para kazanan iki Yunan Adasından biri. Tertemiz ve her yer bembeyaz. İnsanlar dükkanlarının önünü bile bildiğin Vileda paspas ile siliyorlar. Takdir ettim.

  
Muhteşem Mikonos Sokakları

Deniz kenarından yürüyüp bu güzelliğin içine dalıyoruz. Sahil ile bütünleşmiş binaların önü hemen kafeler... Biraz sonra zaten bakıyoruz ki Küçük Venedik' teyiz (Little Venice) Yunan' lılar buraya Alefkandra diyorlar. Evlerinin balkonlarının denize doğru uzanması ve tam kıyı şeridinde bulunmaları yüzünden Venedik' e benzetiliyor burası. Gayet hoş bir yer, güzel fotoğraflar alıyorum. Zaten Mykonos' ta güzel bir foto alamayacağınız hiçbir yer yok. Kafanızı nereye çevirirseniz çevirin her yer insanın gözünü okşuyor.

     
Küçük Venedik

Kıyıdan devam edince meşhur yel değirmenlerine geliyorsunuz. Mykonos' un simgesi olmuş yel değirmenleri aynı bizim Alaçatı' da bulunan yel değirmenleri gibi. Fotoğraflarını çektikten sonra zaten sıcak olan havanın öğlen güneşi ile daha da artması yüzünden tekrar ara sokaklara dönüyoruz.

 
Yeldeğirmenleri

Kısa bir yürüyüşten sonra tekrar ara sokaklara giriyoruz. Mykonos' ta tüm sokaklar çok dar ve çok temiz. Tüm zemin beyaz boya ile dairesel olarak boyanmış. Beyaz badanalı duvarlar ile çok uyumlu bir görüntü oluşturuyor. Evlerin pencereleri ve merdivenlerin korkulukları ise mavi, kırmızı ve yeşil renklere boyanmış. Binalara sarılmış begonviller, diğer renkli saksı çiçekleri, hepsi muhteşem... Sokakları gezdikçe her yerde ayrı bir güzelliğe denk geliyorsunuz.

               

Mykonos' un dar sokaklarında dolaşmak bize çok keyif veriyor ama her ne kadar keyifli olsa da müthiş bir sıcak ile de aynı zamanda mücadele vermek durumunda kalıyoruz. Tabi arada bir şeyler içmek için bazı ufak molalar veriyoruz. Bu molalarımızın birinde tekrar Küçük Venedik' e dönüp deniz kenarındaki cafe -restoranlardan birine oturuyoruz. Buz gibi biralarımızı eşsiz manzaramız eşliğinde yudumluyoruz.

    

Yorgunluğumuzu biraz olsun atınca Mykonos' un plajlarını görmek ve biraz da denize girmek amacıyla Elia plajına gitmeye karar veriyoruz. Elia plajı için otobüslerin Ote Bar' ın arkasındaki duraktan kalktığını söylemiştim. 16:00' da hareket edecek olan otobüse yetişiyoruz. Belediye otobüsü yukarıda da anlattığım gibi bizim Havaş benzeri bir otobüs ve tam zamanında hareket ediyor. Kişi başı 1,90 €' ya yarım saat sonra Elia plajına varıyoruz. Otobüsten indiğimiz noktada şehir merkezine dönmeyi bekleyen bir hayli de insan var. Plajı şöyle bir dolaşıyoruz, bir çok beach tarzı işletmenin bulunduğu güzel bir plaj. Ancak çok kalabalık ve şezlong şemsiye bulmak için bir hayli aramak gerekecek. Hevesimiz kaçıyor ve burada oyalanmaktansa tekrar şehir merkezine dönmeyi tercih ediyoruz.

Akşamüstü güneşinin renkleri adayı daha da güzelleştiriyor gibi geliyor bana. Hemen bu ışıkları kaçırmamak için fotoğraf makinemin deklanşörüne basıyorum.

    

Ahtapotlar akşam yemeği için iplere asılmış yumuşamayı bekliyorlar. Ada yavaş yavaş geceye hazırlanıyor. Mykonos' da da güneşi batırıyoruz. Burada sanki biraz farklı batıyor gibi geliyor... :)



 
Manzara güzel!... :)

Bu arada bizde kendimize akşam yemeği için güzel bir yer arıyoruz. Sonuçta Andriana' s da karar kılıyoruz. Sahibi Mykonian bir hanım, yani öz be öz Mykonos' lu. Ancak tüm masalar neredeyse dolu, gösterdiği masayı pek beğenmiyoruz o da hemen kartını veriyor, siz beni 20 dk sonra arayın diyor, ön masada bir yer ayırmayı garanti ediyor. Ambiyansını beğendiğimiz için başka yer aramakla uğraşmayalım diye tamam diyoruz ve biraz da sahile inip dolaşıyoruz. 15 dk sonra aradığımda masanız hazır buyurun diyor Andriana. Hakikaten en önden güzel bir masa ayırmış bize. Türk olduğumuz için sanki ayrı bir ilgi gösteriyor gibi geliyor. Deniz mahsülleri yemeden Mykonos' tan ayrılmam diye kafaya koymuşuz bir kere. "Yeni Rakı' mız var" diyor, bende "Yeni Rakı Türkiye' de çok var, siz bize Barbayani Uzo getirin" diyorum.

  

Peynir, cacıki, fava söylüyoruz. Lezzetleri harika, ayrıca kalamari, karides, midye ve soğanlı patatesli bir meze daha söylüyoruz. Rokalı ve peynir rendeli salatamızda bir harika. Ayrıca Levrek ısmarlıyoruz. Etraftaki tüm restoranlar dolu, televizyonlarda dünya kupası maçı. Herkes keyifle yemeğini yiyip, içkilerini içiyor, sohbet ediyor, gülüyor, eğleniyor... Akşam yemeği bu ortamda 23:00' ü gece bitiyor. Yunan baklavası ve Yunan kahvesi ile yemeğimizi sonlandırıyoruz. Kahveleri başarılı ama baklava konusunda çok gerideler. 

Yemek sonrasında tekrar sahil kısmına dönüyoruz. Meydan tam kıvamına gelmiş, güzel giyimli genç hanımlar ve beyler Mykonos' un gece hayatı için toplanmaya başlıyorlar. Bazı genç beyleri yanlarında babalarıyla görüyoruz ama herhalde baba-oğul tatile çıkmışlar diye düşünüyoruz. :) 

 

Gemimiz Mykonos' un gece hayatını da yaşamak isteyenler için tüm gece limanda kalacak, ancak çocuklu bir aile olarak biz 01:00 gibi gemimize dönüp ertesi gün gideceğimiz Santorini adası için dinlenmek üzere kamaramıza çekiliyoruz.

Elveda Mykonos...